Forum Kimbuya şiir, kadınca, yemek tarifi, burçlar, müzik dünyasi, atatürk ve tarih, blog siteleri destek, hikaye, çocuk bakımı, yardım, kolayseyret, forummum forum, Ücretsiz Forum Sitesi, Frm, Tr, Forumlar, Sohbet, Oyun, Resim, Sevgi, Eğlence, Programlar, mp3 ders not |
|
| Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Admin Admin
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 29/01/09
| Konu: Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri Cuma Ocak 30, 2009 7:59 pm | |
| Af Akşamı
Af buyruğuyla açılmıştı hapishane kapısı Taşıyordu koca burunlar tıraşlı enseler kara çeneler Dizleri eğri omuzları çarpılmış sırtlar çıkık dökülüyordu Vakitlere kapanmış büyük karanlıklardan Taşıyordu vay dökülüyordu vay Yırtık pis bitli çirkin Sokağı dolduruyordu terli can uğultusu
Geçiriyordu avucunu şaşkınlıkla saçından saçından 9 yıl yatmış
Kolunda anası kucağında yavrusu Doldurmuştu kapının önünü kalabalık Kimi ta dağ köylerinden koşmuş Kimi ta denizlerden Bir özlem sarmış bağrı ölümden yüce Sevgiyle arıyorlar parçalarını Heybelerinde ekmek destilerinde su
Bir türlü inanamıyordu sokaklara sokaklara 20 yıl yatmış
Gönüllere sığmaz olmuş kavuşmak duygusu Öyle sarılır ki geçmişe Erir göğsü göğsünde tutuklunun Pişmanlık kavaklar tarlalar davarlar için Pişmanlık gemilere düğünlere ırmaklara Pişmanlık beşiklerden kağnılardan sessiz Yerce gökçe değil insan dolusu
Çılgınca kucaklıyordu hepimizi hepimizi 5 buçuk yıl yatmış
Taşar içerde kalanların sorusu Çubuk demirler arkasından maviliğe Hem esenliğe ermiş hem yaşlı yelcek Bir yurt türküsü yeniler karanlığı Zaman yeğnik değildir yeğniktir Dön de gör ananı belleyecek Boş koğuşlar kurmuş pusu
Sönük gözü aydınlıkla büyüyordu büyüyordu 8 yıl yatmış
Çıkınlarda gecenin binlerce gecenin uyunmamış uykusu Bir yorgunluk çökünce yürünmüş yeryüzünden Kalabalıkta dağılır birer ikişer özgür Doğuya batıya kuzeye güneye özgür Yüreklerinde bir çığ Yaşamak sevinci vay Yaşamak korkusu
İnmeli yani sıçrıyordu havaya havaya 17 yıl yatmış
-----------------------------------------------------------------------
Ağır Hasta
Üfleme bana anneciğim korkuyorum Dua edip edip, geceleri. Hastayım ama ne kadar güzel Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
Niçin böyle örtmüşler üstümü Çok muntazam, ki bana hüzün verir. Ağarırken uzak rüzgarlar içinde Oyuncaklar gibi şehir.
Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum Ağlıyorsun, nur gibi. Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha Duvardaki resimlerle, nasibi.
Anneciğim, büyüyorum ben şimdi, Büyüyor göllerde kamış. Fakat değnekten atım nerde Kardeşim su versin ona, susamış.
----------------------------------------------------------------------------------
Bitmez Sessizlik
Ben sizin kardeşinizim ha peki söyliyebilirsiniz Nasıl evlendiğinizi Nasıl sevmediğinizi bir gece Peki söyliyebilirsiniz
Sonra daha eskiden o resmin günlerinde Anneniz henüz çıldırmamıştı Saçlarınız altın gibiydi ak omuzlarınıza değerken Peki söyliyebilirsiniz
Ağaçlara Gülerdiniz çok Ve bir masal kızlığı uyutmazdı sizi orman yeşerince Peki söyliyebilirsiniz
Sonra kaçmıştınız evinizden Düşünceye yalnızlığa uykuya ölüme Bir yangın yıkıntısında çırılçıplak Peki söyliyebilirsiniz
Bir kız bir oğlan duvarlarda taş gölgeler bir kız bir oğlan Yatmıştınız üçyüz genç bir dağ sığınağında siz Dışarda karın kurtlar soğuğu içinizde taş çağınca bir donukluk Peki söyliyebilirsiniz
Ben yarın gidiyorum ha bir başka karanlığa Ben gömütlüklerle sessizim yaslıyım sağırım Artık sevgiye inanmıyorsunuz artık hiç kimseyi sevmiyeceksiniz peki Peki söyliyebilirsiniz
------------------------------------------------------------------------------------------------
Büyümek
Büyür ağaçlar maviliklerde, Bulutlar, aydınlıklar, uzaktan. Büyür şehirlerin yatakları, Mevsimlerin üstü, yaşamaktan.
Bir anne gibi genişleyen sabah aydınlığı, Büyür kanatları yavru serçelerin. Büyük şehirler ve şehirlerde, Korkunç hayatı, gecelerin.
Büyür hatıralar gibi ihtiyarlar, Yaşamayı hatırlarken. Büyür güzellikleri, vücutları kısmetleri, Çocuklar uyurken.
Vakit büyür habersiz, Bir serinlik düşer her cama. Çiftçiler bile anlamadan Büyür topraklar daima.
-----------------------------------------------------------------------
Çirkin
Çirkin, yavrum, dudaklarındaki kızıllık, Kansız doğaya karşı. Uyurken memleket ve evren uzaktan, Uyurken bir hücre, hücreler içinde, Eksi.
Çirkin, bu satışlar, Yüzde yirmi, yüzde otuz. Geçer anların tadı içerden ; Anılar ve sevgiler, çarşılar üstünde, uçar. Yeniden var oluruz.
Sürünür ovalar yaslı ve boşuna, Çirkin şimdi, yükselmiş güzellik. Ve kaçar yaşamanın ölçülerinde; yeni, uzun; Bir avuçluk, bütün dokunduklarımız, Bir ellik.
Okulumuz, bahçelere, hesaplara dönmüş, Çirkin. Sonsuz ormanlığı rahatlığın, yüce uzamışlığı erdemliliğin, Dağlarda ve sokaklarda. Tedirgin.
Yalanla, gerçeklerin sırrına varmış, Oyunla karışmış, ölmüşlerin akıllarına; Çirkin, mahkemelerde bir avukat. Gelir bilinmeyen yönlerin namussuz hoşluğu, Körlerden ve topallardan daha sakat.
Çirkindir, uzayan erkek vakitlere göre, Gece yarısı. Ağrıyan kemiklerle, uzaklıklara gizlenmiş, Acımakla değil, korkunçluğuyla büyük, Yıldızlar yıldızlar ve yukarısı.
Çirkin değil midir, dolarken nesillerin hayırsızlığına, Yavaş yavaş. Ninelerin çarpılmış yüzünde, Kabul edilmemiş duasında gelinlerin, Tarihlerden bir savaş?
Bir ekmek kavgası duyulur ta böceklerden, Uluyan ağaçlar, susan makineler sesi. İğrenç hendeseleri gövdenin, bürünür düşlere; Gezegenler arasındaki uygarlığa karşı, Çirkin, doymuşların ve doymamışların nefesi.
Nasıl kımıldamasın, nasıl uyusun, Sabrımız ve ahmaklığımız, derinde ? Güzel değildir avunmak, kuşlar çiçekler boşunadır; Çirkindir, küçük mutluluğumuz, Piç dünyalar üzerinde.
İnsan boyu kadar cüce, insan ömrü kadar kısa, Güzel neymiş ki ulu çirkinin yanında? Çirkin, bu, bardaklara sığmayan kederimiz, Çirkin, bu ardı ve önü görünmeyen kader, Karanlıkla ve soysuzlukla yaşar, vatanında.
Ölüm, karşılıksız gülümseme, çaresiz şey, Uğruna efsaneler beyazlığında yürür nefis. Çirkin, bin yıl önceki anam babam, Koydukları her taş, inandıkları her masal, Pis.
Tanrı duymaz, cenazeler duymaz, Göklerde şehrimizin utanmayan sağırlığı, Biter, aptalın türküleri, gömülerde, Aşkın, havanın, yerin hafifliğinde ey dost, Çirkindir ağırlığım, ağırlığın, ağırlığı.
--------------------------------------------------------------------------
Davet
Namaza gidiyorum, alay dizilmiş, İhtişamımla uzuyor yollar. Bazen davet eder kölelerim hayata vücudumu: "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var..."
Vakti altın gibi serpiyorum, Kapışıyor, genç, ihtiyar. Suların ve kuşların sesleri yanım sıra: "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var..."
Ben ki kıtalar keşfetmişim, nesillerden, Ben ki cihan kadar. Gündüzün bittiği yerler karanlık: "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var..."
-----------------------------------------------------------------------------------------
Dayak
İster misin ellerimizi birleştirelim, Sen iki vur, ben iki daha, Çalmış mı, Emmiş mi alın terini ulusunun, Sen dört vur, ben dört daha.
Gemi seçmeye mi gitmiş 20 kişi, çay bulmaya mı yollanmış 30 kişi, Dışbakan olmuş da yüzde mi almış. - Saçı bitmedik çocuklarım aç iken kerpiç köylerde, Bebek kızlarım gecelerce aklığını satarken- Sen yedi vur, ben yedi daha.
Ha, ister misin ellerimizi birleştirelim, Değeri 8 iken, 208'e mi vermiş bir tabak fasulyayı, Dilekçeni görür görmez deve boynunu sallamış, 500 mü koparmış senden, Saylav seçilmiş de geleceğine yatırım mı yapmış, devrimi çiğneyerek, Sen dokuz vur, ben dokuz daha.
---------------------------------------------------------------------------------------
Deniz Feneri
Uzanmış koca burun açık denize doğru, Lacivert ve gri gecenin değerinde. Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi, Deniz feneri parlar, Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.
Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde, Çöker uzak limanlardan bir sis. Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin, Bildirir, yanınca yanınca, Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?
Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında, Bırak anılar gitsin biraz daha geri. Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir, Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl, Hep bu benekte bu deniz feneri.
Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara, Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış, Bir tek göz kadar kara ve mavi, Enginle boş, Kısmetsiz balıkçılara bakmış.
Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik, Yüzünde bir fırtına tadı. Durursun yorgun, umutsuz, Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin, Bir şey, belki de yaşaman uzadı.
Yaslıdır dulların ölçülmez özleminde, Güçlüdür kocaman geceleri taşır. Delidir, konuşmaz, uyumaz, Sonrasızlığın iyiliğini bekler, kötü günlerden, Akıllıdır.
Sarhoş gemilerimiz sallanır sallanır, Gömülmüş kasırgaların uykusuyla belli, Kayalar mezarlara benzer enginlerden, Duyulur sudan göğe kadar, "Ölüsü kandilli."
Vakit yok olur, zamandan boşalır varlık, Düşmez burçlardan haber. Bir uğursuzlukla ağır ve yorgun, Bütün insanlar bitti sanırsınız, Deniz feneri gülümser. | |
| | | Admin Admin
Mesaj Sayısı : 227 Kayıt tarihi : 29/01/09
| Konu: Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri Cuma Ocak 30, 2009 8:00 pm | |
| Dışardan Gazel
Siz Ali Bey, Veli Beyefendi busunuz, Gelecekler önünde suçlusunuz.
Yöneteceksiniz de ulaşacak ha, Çağdaş Uygarlığa ulusunuz.
Ön karanlık, art karanlık, Sağ karanlık, sol karanlık Kara toprak içine mi gömülüyoruz.
Bir ülke, yarısı çırılçıplak, Yarısının yediği ekmek tuz.
Uyur itleri, inekleri, ayıları, Bütün aydınları uykusuz.
Milyonu trahom toplumun, milyonu sıtma, Milyonu verem, bilmiyor muyuz?
Ne olmuşuz, ne yapmışlar bize, Nasıl bağlanmış elimiz, kolumuz.
Böyle giderse biline hep. Mustafa Kemal'le bile yokuz.
De, yüreğin nice yanarsa yansın, Efendilerin yüreği buz.
---------------------------------------------------------------------------------
Dönüş
Askerler dönüyor ihtiyar askerler, Sulhun mavi dağlarından. Kalbimize ne kadar aşina Adımlarında kalan.
Türküler dönüyor nurdan türküler Kağnı arabalarından söylenmişti. Karşı bahçeler ki ayna mıdır Nasibi devreder şimdi.
Kuşlar dönüyor sadık kuşlar, Bahar için değil, saçaklarımız için. Dönen mesafesiyle var oluruz Mevsimler arkası güzelliğin.
Gemiler dönüyor garip ve zengin. Garip ve sonsuz sular üzerinde. Gemilerle beraber gelen şey Aydınlıklar gibi yüzer, derinde.
Ve bunlar değil de ey gecem, Sen dönüyorsun ellerime, sen. Aşka ve hayata dönüyorum Toprağın bütün ölülerinden
---------------------------------------------------------------------
Korkuluğun Korkusu
Sen korkutursun Küçücük kuşları Bahçelerde sabahtan akşama dek
Ama gelince kocaman gökler geceleyin Üstüne doğru Senin korktuğunu duyarım.
--------------------------------------------------------------------------
Mustafa Kemal
O su ateş rüzgar Parıl parıl yeryüzünce O hak
Dalgalanır Hindistan'dan Roma'dan Konfüçyüs'ten beri Aristo'dan beri O bayrak
Güzelliğin kişiliğin sevginin Sınırlarında O inanmak
Öyle ulu ki öyle kahraman ki Vardığınızı sanırsınız O uzak
----------------------------------------------------------------------
Sabah
Şükretti serçeler Allah'a Sularla doldu tahta oluk Dağlar büyüdü biraz daha Mermer yelkenlerde yolculuk
Arabalar dolusu bir an Kara topraktır memnun olan. Yürüdü yolcular ardından Anasından ayrılan çocuk! | |
| | | | Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|