Arınış
Şehir sahrasında süreğen sıcak
Kanatır sabrımı keskin bir bıçak
Ne bilir melâli, süfli-uygarlık
Bu bir gönül işi, ince duyarlık
Arşı saran çığlık, sûr’u andırır
Bir damla, deryayı dalgalandırır
Kurşunlanmış gibi sancılanır cân
Bu bir iç kırılış, bu bir iç buhran
Herşey, su üstüne yazılan yazı
Hüzün ruhumuzun gizli niyazı
Âteş ırmağıdır nefsin yunağı
Boşalır ansızın his sağanağı
Yakar düşünceni âfet bir edâ
Gelir hayâline girer süveyda
Ekin neden özler bunca yağmuru
Gözyaşında arınış var dupduru
Uyanır kalbinde buruk bir anı
Dirilir/depreşir efkâr zamanı
Hasret bir ceylândır, ürker ve kaçar
İnsan hep gurbetten gurbete göçer
Vedâ limanına gemi yanaşır
Herkes tufanını içinde taşır
Bağlanırız, tul-i emel güderiz
Sonra bir gök-ata biner gideriz
Ömür kısa, hikâyemiz uzundur
Cümle âlem bu zindanda mahzundur.
---------------------------------------------------------------------------------
Ayna
Firuze bir efsane, hayat denen sonsuz güz
Aynada doğarız biz, aynaya gömülürüz
Kırılgan âlemlerde hayaller ışınlanır
Aldanır düş kurarız: aynalar kurşunlanır
Mecnûn’un sevdasıyla saydamlaşır kızgın kum
Suret suret içinde, aynada bin uçurum
Ayna mecaz-serencam, sırattan ince sanat
"Rindin bize tan vakti eriştirdiği feryat!"
Semada hikmet burcu, bulut ebrusu nakış
Lisan-i hafî ile eşyaya sırrî bakış
Ayna aynaya gurbet, ayna aynaya zulüm
Aynada nûr âyini, şeb-i arus ve ölüm
Ne varsa mâsivâda ayna içinde esir
Aynada gül yangını, ayna küskün, münkesir
Sihirli gündönümü, esrarengiz nev-edâ
Ayna bir ayrılıştır, buruk, hüzünlü vedâ
Firuze bir efsane, hayat denen sonsuz güz
Aynada doğarız biz, aynaya gömülürüz.
-----------------------------------------------------------------------------
Baharsız Şehir
Düşlerin kışında üşür ellerim
Ben taşralı, yüreği yangın çocuk
Yalnız mezarlıkta açar güllerim
Ben taşralı, yüreği yangın çocuk
Gönlümde hasreti masum aşkların
Sürgün coğrafyada değişti iklim
Uçurum çiçeği, dünsüz bir yarın
Kutsal haremimde bu yabancı kim?
Dağların ıtriyle dirilirim ben
Sitelere sığmaz, ezilir ruhum
Rüzgâra çağrıdır açtığım yelken
Direnen son ümit, son efsunlu mum
Sevgi bir efsane, dostluk bir masal
Cinnet-hücrelerde bilenmiş kinler
Bütün erdeminle, merkezinde kal
Milyar yıldır bunu söyler ekinler
Yitik bir kuşlukta bozuldu büyü
Bir can-eriğine değmez gökdelen!
Höykür içindeki esir türküyü
Başlasın yeniden o soylu şölen.
--------------------------------------------------------------------
Direnen Şehir
Aynalar hicaptan içine kırık
Efsunlu fanusta ışık ve katran
Duygular ağıtlı, hasretler lirik
İblis şöleniyle çevrili dört yan
Yedi-uyurların ilk şaşkınlığı
Taşralı arkadaş, ne ki bu hüzün?
Çığırından çıkmış çağ taşkınlığı
Esenliği uçup gitmiş gündüzün
Ağa camiinin acısı derin
İki gözü iki çeşme ağlıyor
Dersaadet, bu mu senin kaderin?
Sınanışın hikmetini hayra yor
Ruhumu sıkıyor beton ve çelik
Hani masalların gökçe kuşları
Aşkın duyarlığım etmez metelik
Alaya alınır gönül düşleri
Kaç kalbi ansızın hiçliğe iter
Faili bilinen âşikar kurşun
Kışkırtıcı edâ: düşmandan beter
Alev sütunları yıkan sarışın
Çavlan bir çığlıktır hayat ırmağı
Eğreti, hükümsüz sabun köpüğü
Örtüler sonsuzu örümcek ağı
Kim nasıl kıracak saydam kabuğu?
Yaşatır iffetli efsanesini
Ucu işlemeli, sevdalı mendil
Yanık bir ezgide gizler sesini
Yaban rüzgârlara yenilmez kandil
Masum hayallerle uyan uykudan
Kısmetin açılsın, talihin dönsün
Tutun fırtınaya nâzenin fidan
"Vücut ikliminin sultanı sensin!"
Pera’nın parfümlü odalarında
Hâlâ oynaşmada ecnebî bir dul
Dünün endişesi yaşar yarında
Yeniden fethini özler İstanbul!
----------------------------------------------------------------
Gecenin Şiiri
Sanki şiir-burcundan âşk ve ışık akıyor
Sanki ulvi bir âteş kandilleri yakıyor
Sanki bütün suretler aynaya resmedilmiş
Sanki göğün esrarı cihan mülkünü silmiş
Sanki Nâs duasını ezberliyor karınca
Sanki çığlık kopacak gün sabaha varınca
Sanki düş-kumaşını yırtıyor yarasalar
Sanki ölümsüzlüğü öğretiyor yasalar
Sanki kuşluk vaktinde dağlarda kurt uluyor
Sanki çölün Mecnûn’u, Leylâ’sını buluyor
Sanki sâba faslını fısıldıyor nehirler
Sanki gül yağmuruyla arınıyor şehirler
Sanki eleğimsağma kuşatmış dağı-taşı
Sanki kutlu bir sefer öncesinin telaşı
Sanki esir sûfîler hu çekiyor derinden
Sanki göç hazırlığı, gün doğmadan, erinden
Sanki bir kuş ordusu uçuyor mâverâya
Sanki Nuh’un gemisi yanaşıyor karaya
Sanki levh-i mahfuza kaderler yazılıyor
Sanki kûn hitabının hikmeti seziliyor
Sanki hüküm-saati işliyor sessiz-suskun
Sanki arşı bürümüş, tarifsiz, aşkın-efsun
Sanki tekrarlanıyor Sâd ve İsra sûresi
Sanki tavaf halinde dönüyor yerküresi
Sanki gizli bir niyaz buzdağını deliyor
Sanki tüm münâdiler esenlik müjdeliyor
Sanki Sümeyye gibi bu çağın öleni var
Sanki arz ve semada diriliş şöleni var
Sanki vedâ-gecesi, üzüntünün, elemin
Sanki öte-çağrısı yüceltilmiş Kalem’in
Sanki yenileniyor ne varsa söze dair
Sanki çözmek üzredir oluş sırrını şair!
-----------------------------------------------------------------------------
Kıyas
Kayaların üstünde ürperen yayla gülü
Tutukluyuz arafta: bütün eylemler ölü!
Dağlar bir kartal gibi silkinirken derinden
Şehirler esrarını uçurmuş ellerinden
Ufkun şahdamarını keserken efsun-ışık
Hazlar metropolünde bütün ruhlar sıkışık!
Mefisto serencâmı, aldatan tayf-mekân
Oluşlar tufanına renk-buğusu camekân
Hasretler ilkyazında ne ki bu filiz-kıran?
Kar altında papatya çığlığımı haykıran!
Rahmet dönencesinde dört-yanım sahra kumu
Niye dûalar değil, kâbus böler uykumu?
Nevbaharlar sürgünü, çöllerde yorgun atım
Yürü yürü eksilmez, bin yıl uzar sıratım
Ey esrik tütsüleniş.. bilirim söneceksin
Bu âfet-kuruntudan melâle döneceksin
Göğün uçurumunda uçuşan ışık-tozlar
Eşyanın ötesini yansıtan yakamozlar
Gönlüm kırkikindide kuşkulardan münezzeh
Sana gül/bana ağla: Rabbim istemişse..eh!