12 Eylül'e Sitem
Kolum, kanadım diyordum.
Sevdalanıp gidiyordum
Yurdum diye seviyordum
Yurdum, felaketim oldu.
Türküm! dedim, Türk'ü sevdim
Öğünen bir koca devdim
Volkandım, alev-alevdim
Kor'dum... felaketim oldu.
Kimisi Rus, kimisi Çin...
Uşağıydı; dedim niçin?
Bayrağıma selam için
Durdum... felaketim oldu.
Vatan millet idi tasam
Çiğnenmişti ana-yasam
Vuracaklardı vurmasam
Vurdum... felaketim oldu.
Neyim varsa birer birer
Tutup çarmıha gerdiler
Bozkurt'uma 'it' dediler
Kurdum... felaketim oldu.
Bu ahlaksız dubaraya,
Tarih 'mim' koysun buraya
Eylül darbesini hayra
Yordum... felaketim oldu.
Gönlümün yiğit beğiydi
Gözlerimin bebeğiydi...
Ona da mı nazar değdi
Merdim... felaketim oldu.
Tarafsızlık diye diye
Şu en soysuz haramiye
Başımızı vermek niye
Sordum... felaketim oldu.
Ben değildim esip-tozan
Kanlı kuyuları kazan
Bütün tuzakları bozan
Zordum... felaketim oldu.
Kolum, kanadım diyordum.
Sevdalanıp gidiyordum
Yurdum diye seviyordum
Yurdum, felaketim oldu.
--------------------------------------------------------------------------------
Ağgül
-I-
Ağgül'üm şimdi Sivas'ta
Serin rüzgârlar eser...
Rüzgârlar alıp gider ümitlerimi
Ümitlerim gitti gider
Ağgül'üm şimdi Sivas'ta sessiz, sedasız
Boy verir ince serviler...
Sallanır bütün dalları garip sızılar içinde
Uzaklardan el eder...
Ağgül'üm şimdi uzakta, çok uzaklarda
Kadınlar, kızlar, gelinler...
bir yandan iş görür; bir yandan duyulmamış
Sıcak türküler söyler...
Ve şimdi yollardan bilirsin inim inim
Kağnılar gelir geçer...
Düşer yollara köylüler kağnıların ardından
Garip, perişan, derbeder...
Bir gariplik çöker gönlüme birden bire
Yollarda yolcular birer ikişer
Oy benim garip başım!..
Oy garip gönlüm!..
Gayri her akşam yüreğim, yaylı tamburlar gibi
İnim inim iniler...
Ağgül'üm şimdi Sivas'ta içli türküler söylenir.
Bütün içli türkülerde sen varsın...
Her köşe başında ürkek bir gölge gibi
Karşıma sen çıkarsın.
Konuş Ağgül'üm derim ağızsız, dilsiz
Selviler gibi susarsın
Ağgül'üm şimdi Sivas'ta
Serin rüzgârlar eser...
Rüzgârlar alıp gider ümitlerimi
Ümitlerim gitti gider.
---------------------------------------------------------------------------------
Anadolu Acısı
Anadolu, Anadolu, ah Anadolu!..
Bir yanında güzellik, incelik ve nur...
Bir yanında bin yıldan beridir süregelen
Toz-toprak, tezek, çamur...
İnsanlar gördüm sende; imbikten geçmiş gibi
Yüreklerinde sıcak, misilsiz bir merhamet
İnsanlar gördüm yine: Hayın, cahil, asabi...
Taş Devrini yaşayan bir kaba kuvvet.
Sivas'ta, Divriği'de, Erzurum'da, Konya'da...
İnce sütunlar gördüm, şadırvanlar, kubbeler...
Bir yanda oya gibi işlenmiş pembe mermer
Öte yanda öbek öbek, çirkin kaba, şekilsiz
Kerpiçten harabeler...
Bağışlasın şimdi bizi, vatan uğruna
Şehid düşen yüzbinlerce adsız kahraman
Çünkü seller bir yandan götürür toprağımı
Rüzgarlar bir yandan...
Unutulmuş Türklüğün ceylan yürekli töresi
Çiğnenmiş İslamın koyduğu kesin yasaklar.
Bir avuç buğday, bir tutam ot, bir karış toprak için
Konuşur mavzerler, bıçaklar...
Ve dul kalır kadınlar bir hiç yüzünden
Vurulur gelinler telli-duvaklı.
Bir ağıt başlar sonra yetim kalan evlerde
İnce, uzun, ağlamaklı.
Anadolu, Anadolu, Ah Anadolu
Böyle görmeseydim seni, böyle tanımasaydım
Yüreğim olmasaydı binbir yerinde...
Yaşasaydım yine seni acı duymadan
Anamın Azeri türkülerinde.
---------------------------------------------------------------------------
Çaresiz
Ah bilsen, bir bilsen duyduklarımı
Sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
Ve nehirler boşalacak sanki içerimden
Sakın bilme!
...
Anlatsan duyarım bütün güzellikleri
Erir dağlarımın başındaki kar.
Sussan içimde kıyamet kopar
Sakın konuşma!
...
Ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
Ha görmemek gözlerini,ikiside bir
Bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir
Sakın bakma!
...
Bir haberin gelse iki satırlık
Yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir.
Bir martı gibi çıkar kapına gelir.
Sakın yazma!
...
Çıkıp gittiğinden beri sessiz sedasız.
Başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm.
Dönmesen çaresiz kalır ölürüm
Sakın gelme!
...
İşte dağlar taşlar şahidim olsun
Yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
Dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum
Sakın işitme!
------------------------------------------------------------------------
Çile
Bu şehrin sokaklarında her akşam yorgun
Sarışın kızlar dolaşır.
İsimleri teker teker benim üstüme çıkar
Sevdasını başkaları paylaşır.
Bu şehrin evlerinde esmer kadınlar oturur.
Ateş böcekleri gibi geceye karşı gerinir.
Başka delikanlılar uzanır yanlarına,
Elalem beni bilir.
Bilmiyorum, görmedim, duymadım, tanımadım
Bu sarışın kızlar kim, bu esmer kadınlar kim? Birgün bu rezil şehrin rezil sokaklarına
Elveda diyeceğim.
-------------------------------------------------------------------
Emine Bacı
Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı
Yaşım belki doksanbir, belki seksensekiz. Ellerim ayaklarım buğdaylar kadar temiz
Yaz gelince dibeklerde çaresiz
Dövülen benim benim, benim!
Benim şimdi harmanlarda savrulan
Kara topraklarda buğu, yetim ocaklarda duman Seferberlik yıllarından beri dul kalan
Gelinim, gelinim, gelinim!...
Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı
Ürüzgarın erittiği karlara benziyorum.
Gayrı söner odamda geceleri yanan mum
Yüreğime bir ses verin diyorum
İnim inim, inim inim!...
Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı!
Tadım tuzum yok gayrı, ağzımda dilim acı
Varıp hangi doktordan alsam ilacı
Ben kim, doktor kim, ben kim?...
Beni böyle ilmek ilmek dokuyup saran ağrı Biliyorum gayrı, bölüme çağrı
Kuru dallar gibi Allah'a doğru
Uzar beş vakit ellerim, ellerim, ellerim!
Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı
Üzerime dağlar gibi çile gelir de
Ya sabır çekerim evvel emirde
Bir kuru canım var çok şükür bir de
Bir yatak bir yorgan bir kilim.
Bir yatak bir yorgan bir kilim...
------------------------------------------------------------------------------